Bugün ekonomimizdeki en derin kriz, Merkez Bankası rezervlerindeki erimedir. Merkez bankasındaki rezervlerimiz maalesef tükenmiştir. Tükenmekle kalmamış eksiye gerilemiştir. Bunun yek çözümü yabancı kaynak ve üretim ekonomisine geçiş, hukuk ve demokrasi standartlarının yükseltilmesidir.
Türkiye’ye yatırım yapmak üzere olan Volkswagen, “Türkiye’nin siyasi durumu” gerekçesiyle bundan vazgeçtiğini açıklamıştı. (24 Aralık 2020) Son yıllarda neler kaybettiğimizin tipik bir örneğidir bu. Umarım siyasi imajın ve hukukun ne kadar önemli olduğunu iktidar, dövize sıkıştığı bu zorlu dönemde daha bir görmüştür.
Çünkü AB sürecinde ülke imajının iyi olduğu, evrensel hukuk yönünde reformlar yapıldığı ilk on yılın ivmesiyle 2017’e kadar 220 milyar dolar doğrudan yatırım geldi ülkemize. Bunu bizzat Erdoğan söylemişti. (14 Şubat 2020)
Ya bugün?
Yabancı yatırımcılardan kaç tanesi Türkiye'de kaldı?
Eğer her yıl 1 milyon gencimize iyi bir iş kapısı istiyorsak, iyi okullar, hastaneler, gelişmiş tarım makinaları, emeklimize azda olsa konforlu bir yaşam sağlamak hedefimiz varsa yabancı yatırımcıya ihtiyacımız su gibi, hava gibi gereklidir.
Ancak yabancılar buraya gelmek için, parasını güvenli bir şekilde yatırıma dönüştürmek ister. Bu tüm yabancı yatırımcıların beklenen hakkıdır.
Doğrudan yatırım ve portföy yatırım nedir?
Doğrudan yatırımlar uzun vadeli olup nakit sermayeden daha geniş bir konuyu içerir. Makine, nitelikli işgücü, yönetim uygulamaları ve bilgi birikimini kapsar. Portföy yatırımları ise genellikle kısa vadeli olup, portföy çeşitlendirmesi yaparak yüksek getiri elde etmeye çalışır.
Bu yatırımları getirtebilmek için ülkenin yönetiminden, uygulanan hukuk ve eğitim sistemine kadar birçok özellik önemlidir.
Eğer vatandaşlarınızın kişi başı gelirini arttırmak, gelişmişlik seviyesini, konforunu ve mutluluğunu arttırma hedefimiz varsa insan hakları, demokratik standartlar, atamalardaki liyakat ilkeleri büyük önemle izlenir.
22 yıldır izlenen ekonomik politikalar sonunda merkez bankası rezervleri erimiş, erimekle kalmamış eksiye evrilmiştir.
Bu süreçte kimler kazandı, kimler kaybetti?
Bankalar, müteahhitler, finans kurumları, her türden tefeciler, araç ve emlak stokçuları, kayırılmış az sayıda bürokrat, siyasetçi ve yakınları... Allah için epeyi bir kesim dolar milyoneri oldu.
Ya üretimin atardamarı olan işçiler, esnaflar, çiftçiler, bu kesimlerin emeklileri ne haldeler?
Memurlar, bilim dünyasının temsilcileri? Öğrenciler, işsizler?
Seçime giderken 85 milyon hatırlanırken, gücü ele geçirince neden sadece dar bir çevre?
Ak partiye oy veren, yeniden iktidara taşıyan milyonlarca kişinin oy verme motivasyonu neydi?
Ak Partinin tarihe ve Türk halkına bırakacağı fotoğraf bugünkü fiili durum olmamalı.
Bundan sonra beklenen arzuyu dillendirmek isterim.
Bu ülkenin kaynaklarını kullanarak zengin olan ve bu kaynakların bir kısmını yurtdışına yatırım amaçlı götüren kişi veya kurumlar bu dar günlerimizde ellerini taşın altına sokmalı ve kaynaklarını Türkiye'ye taşımalı.
Ekonomimizin düzlüğe çıkması için yabancı yatırımcıdan beklediğimiz fedakârlığı ilk önce onlardan beklemek hakkımızdır diye düşünüyorum.
Eğer kendi zenginimiz, kendi dolar milyonerlerimiz ülkemize güvenirlerse ancak o zaman yabancılar da rahatça gelirler.
Bunun için gerekli önlemleri almak, demokratik ve hukuki standartlarını yükseltmek hükümetimizin atacağı en önemli adımdır. Üretim, eğitim, liyakat, hukuk, özgürlükler yeni bir yüzyıla girmekte olan bu ülke insanının en önemli beklentisidir.
Yorum Yazın