Modern dünya, insan hakları, demokrasi, kadın hakları, çevre duyarlılığı gibi değerleri temel alarak inşa edildiğini iddia ederken, çoğu zaman bu değerlerle çelişen uygulamalara sahne oluyor. Batı medeniyetinin, insan hakları ihlallerine göz yumduğu ya da açıkça desteklediği durumlar, modernizmin iddialarını sorgulatır hale getirmiştir. İsrail’in çocuk katliamlarını bile parlamentolarında ayakta alkışlayanlar, bu iki yüzlülüğün en çarpıcı örneklerinden birini sergiledi. İnsanlık değerlerini yüceltme iddiasındaki bu tavır, modernizmin ahlaki çöküşünü gözler önüne seriyor.
Batı’nın İki Yüzlü Tavrı
Batı medeniyetleri, insan haklarını ve özgürlükleri savunmada birincil rol üstlendiğini iddia etse de, pratikte bu değerleri yalnızca çıkarlarına uygun düştüğü zaman savunuyor. Demokrasi, kadın hakları, cinsiyet özgürlüğü gibi konularda ön saflarda yer alan bu toplumlar, dünya genelindeki zulümlere karşı ya sessiz kalıyor ya da aktif destekçi oluyor. İnsanlık değerlerini koruma iddiasındaki bir uygarlığın, zulüm karşısında sergilediği bu sessizlik, modernizmin kendisiyle çeliştiği açık bir tablo çiziyor.
İslam Dünyasında Çöküş
Ancak modernizmin çelişkileri yalnızca Batı ile sınırlı değil. İslam dünyasında da benzer bir çözülme yaşanıyor. İslam toplumları, kendi öz değerlerinden ve ilkelerinden uzaklaşmış durumda. Siyasal iktidarların İslam’ı araçsallaştırması, İslam’ın ufuk açıcı vizyonunun daralmasına neden oluyor. İslami toplumlarda, yeni projeler geliştirmek, ufuk açıcı hedefler belirlemek yerine; bağnazlık, mezhepçilik ve milliyetçilik gibi dar kalıplara sıkışılmış durumda.
Siyasal İslam, İslam’ın ruhundan koparak araçsallaşmış bir ideolojiye dönüşmüş ve bu durum, toplumların manevi ve ahlaki çöküşünü hızlandırmıştır. Gösterişli bina yapımını kalkınma sanmak, adaletin yerini gösteriş ve abartıya bırakması, liyakatsizliğin yaygınlaşması ve adil gelir dağılımından uzaklaşılması, İslam coğrafyalarını derinden sarsıyor. Peygamberin sade yaşamından ve adalet anlayışından tamamen uzak bir yönetim tarzı, İslam toplumlarının ahlaki zeminini aşındırıyor.
Umudu Yeşerten Gençlik ve dünya halkları
Tüm bu karamsar tabloya rağmen, insanlık için umut ışığı yakan bireyler ve topluluklar da var. Farklı dinlerden ve coğrafyalardan duyarlı gençler, halklar zulüm ve soykırımların karşısında cesurca durarak insanlığın onurunu koruyor. Onlar, yaratılış gayelerine uygun bir şekilde, risklere rağmen insanlık adına mücadele eden bir nesli temsil ediyor.
Modern Dünyanın Acı Gerçeği
Kolombiyalı yazar Juan Gabriel Vasquez’in dediği gibi:
Modern dünyanın kurumları çökmüş durumda. İnsanlık, her gün telefon ekranlarında acı çeken insanları izlerken, bu vahşeti durduracak gücü bulamıyor. II. Dünya Savaşı sonrası kurulan barış ve demokrasi düzeni, artık varlığını sürdüremez hale geldi. İnsanlık, korku ve acı içinde savruluyor.
Sonuç: İnsanlığın Yeniden İnşası
Modernizm ve İslam dünyasındaki bu çöküş, insanlığın ortak bir ahlaki ve manevi yeniden inşaya ihtiyaç duyduğunu gösteriyor. Ne Batı’nın değerler konusundaki çelişkili tavırları ne de İslam coğrafyasındaki yozlaşma bu çöküşü durdurabilir. İnsanlığın her kesimden bireyi, adalet, merhamet ve hakikat için yeniden bir araya gelmeli, zulmün ve adaletsizliğin karşısında durmalıdır.
Dünya, ancak bu şekilde yeniden güvenilir bir yer haline gelebilir.
Yorum Yazın