Kapitalizm nasıl bir sistemdir?
Kapitalizm, en basit şekliyle büyük oranda kâr elde etmek amacıyla üretime, mal ve hizmetlerin değişimine yönelik, özel mülkiyete ve sermaye kullanımına dayanan bir ekonomik sistem olarak tanımlanabilir.
Kapitalist sistemi ayakta tutan, sisteminin sosyal hayata olan etkisidir. Sistem sadece ekonomik şartlarla değerlendirilmemeli, sosyal yaşamdaki organize edici, insanların yaşamlarını ve kişiliklerini belirleyici etkisi asla küçümsenmemelidir.
"Bireyselleşen insanın bencilliği, acımasızlığı, merhametsizliği, ötekine yabancılaşması, normal birer davranışmış gibi sunulmakta, aslında bencilleşen, acımasızlaşan, ötekine yabancılaşan insanın daha verimli çalışması önündeki engeller böylelikle ortadan kalkmış olmaktadır. Ya insanlar memnun mudur hayatından? Bencillik doğru bir davranış mıdır? Acımasızlık? Bunlar insanı memnun eder mi? Mutlu eder mi? Para her şey midir? Modern insan işini yaşamını sevdikleri için terk edemez, çünkü sistem onu böyle şekillendirmiştir."(*Murad Esin)
Kapitalist sistem hayatın her alanına sirayet ederken; yaşamın doğal, samimi, temiz yanlarını törpülerken/bozarken, dinler bundan nasibini almayayacak mıydı?
Tarihte dinleri temsil eden önderler, dini kurumların ihtiyaçlarının karşılanması, misyonlarının kolaylıkla yerine getirilmesi ve de nefsi liderlik gibi amaçlarla maalesef hakim sınıfların kontrolüne kolayca girebilmişlerdir.
Din ve kapitalizm incelememizde üzülerek gördük ki islam dininin önde gelenleri ve takipçilerinin büyük bir kısmı da aynı amaçlarla kolaylıkla kullanılagelmiştir.
Osmanlıda kölelik
Islam dininin ana kaynakları olan kuran ve sünnetin, hakkı ve adaleti öncelediği, insan haklarına verdiği önem ve rehberi Hz Muhammed AS ın uygulamalarından açıkça anlaşılan gerçek şudur:
Arap toplumunda ve tarihsel olarak o dönem toplumlarında yaygın olarak uygulanan KÖLELİK sistemi, islama uygun ve vicdanı değildir.Uygulamalarla,zaman içinde kademeli bir biçimde kaldırılmalıydı.
Ancak güçlü insan ve kurumlar bu sömürü aracından öyle kolay kolay vazgeçecek gibi görünmüyordu.Maalesef bu kurum uzun dönem yaşamaya devam ettirildi.
Osmanlı hukukunda kölelik kurumu neredeyse cumhuriyetin kuruluşuna kadar devam etmiştir. Yüz yıl önce, İstanbul'da, Fatih ve Üsküdar'da köle pazarları işlev görmeye devam etmişlerdi.
Köleligin kaldırıldığı dönemde, sadece İstanbul'da 52 bin köle olduğu, bunun 47 bininin kadın olduğu tarihçiler tarafından kayıt altına alınmıştır.
Köleliğin kaynağı nereden geliyordu?
Savaşlar, borcunu ödeyememiş kişilerin kendileri veya aile bireylerine el konma, kaçırma şeklindedir. Bu insanlar çoğunlukla emekleri, güzellikleri/cinsellikleri için kullanılmışlardır.
İslamiyet köleliği yasaklamamıştır. Kur'an'da hür kişilerin sahip oldukları haklara kölelerin de sahip olduğuna ve insanlık onurunu korumak adına kölelerin haklarına yer vermiştir. Bununla beraber köle edinmeyi zorlaştırmış ve kölelerin azad edilmesini teşvik etmiştir.
Ancak ne hikmetse köleliğin tedricen kaldırılmasını öneren Kuran ve peygambere rağmen bu kurum inatla sürdürülmüş, ticareti önemli bir iş ve meslek olarak benimsenmeye devam edilmişti.
Maalesef diğer dinlerle birlikte müslümanlar da, bu konuda yüzyıllarca nefislerine yenik düşmüşlerdir.
Köleliğin bu denli yaygın kullanılması batı medeniyetinin kalkınmasının, sanayilesmesinin de ana motoru olmuştur. Osmanlıda sanayileşme gibi bir çaba olmadığından bu kurum çoğunluklaasker kaynağı ve kadın ağırlıklı kullanılmıştır.
Gelişmiş ülkelerdeki köleliğin kaldırılmasından sonra oluşan iş ve çalışma dünyası; çalışma yasaları, sendikalar,stk'lar la birlikte yol almıştır.
İslam coğrafyasındaki düşük sanayileşme, insan haklarına bakışla iş ve çalışma düzeninin kurulması, sendikalar, emek kurumları çok yavaş ilerleme kaydetmiştir.
Örnek verecek olursak, sendikalar, çalışma dünyasının sesini yükselten kurumlar bizim ülkemizde de pek sevilmemiş ve gelişmemiştir. Bu yüzden sendikalı işçi sayısı %15 i geçememiştir.
Kölelikten sonra toplumları kemiren sömürü, tüm dunyada kapitalizmle son hızla sürmeye devam etti .
Uganda Devlet Başkanının birkaç gün önce Rusya'daki uluslararası bir toplantıda dile getirdiği gerçeğe kulak verelim:
"Dün emperyalistlerin uyguladığı köle ticaretinin yerini bugün mal ticareti aldı. Bugün dünyada kahve ticaretinin oluşturduğu ekonomik hacim 460 milyar dolar!
Bu 460 milyar dolar içinden tüm kahve üreten ülkelerin aldığı pay ise 25 milyar dolardır.
Afrika'nın payı ise sadece 2,5 milyar dolardır. Bu 2,5 milyar dolar içinden Uganda’nın payı ise 800 milyon dolardır. Lakin, hiçbir kahve üretimi olmayan Almanya’nın kahve ticaretinden aldığı pay 6.8 milyar dolardır.
İşte bu modern köleliktir. İşte bu zulümdür."
(Uganda Devlet başkanı Kaguta Museveni
Russia–Africa toplantısı
St. Petersburg - 27-28 temmuz 2023 )
Türkiye'de durum
İslamcı söylemlerle iktidara gelen, çoğunluğu çevre insanı olan, ekonomik anlamda alt ve orta kesim standartlarında olan siyasal islamcılar "Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak" sloganıyla hak/adalet/adil paylaşım söylemleriyle, alt ve orta kesimin, esnafın, köylünun büyük oranda desteğiyle iktidara gelmişlerdi. Ak Parti, kendi amaçlarına ulaşmak için, kendi siyasal hedeflerini, toplumun bütün üyelerinin ortak çıkarı olarak göstererek işe başlamıştı. Iktidar mensuplarının düşünceleri 10 yıl içinde, bütün çağlarda egemen olan iktidarlara benzer düşüncelere dönüşmeye başladı. Din ve milliyetçilik odaklı söylemler, geniş kitleleri iyi hissettirme amaçlı olarak kullanılmıştı.
Haksızlik etmeyelim, problemli alandaki bazı sıkıntılarda çözülmüştür. Ancak, uygulanan politikalar, kapitalist uygulamalarla bire bir uyumlu olup,geniş halk kitlelelerinden ziyade belirli bir sınıfın doğmasına, orta gelir sınıfının yok olmasına yol açmıştır. Ortaya çıkan enflasyon ve pahalılık, nüfusun %1 lik kesimi için nimet ve refah artışına yol açarken büyük halk katmanları için tahammülü zor bir katlanıştı.
Aslında, kapitalizm, ahlâken islamla ilgisi olmayan, farklı bir zülüm sistemidir.
Çoğunluğun maslahatını/ mutluluğunu değil küçük bir azınlığın üstünlüğünü hedefler. Bu zülüm sistemini islam diniyle bütünleştirmek imkansızdır.
Kapitalizmin amaçları, uygulamaları ve alınması gereken önlemler için Abdülaziz Kıranşal hocaya kulak verelim:
"Firavun sistemlerinin yeryüzündeki halkları kendilerine köle yapmak için ürettikleri tüm projelere, trans hümanizme ve bir fıtrata müdahale projesi olan çiplere, eşcinselliğe, LGBT’ye, cinsiyetsiz toplum projesine, ailesiz toplum projesine, deizm ve ateizm projesine, yapay et ve genetiği değiştirilmiş gıda projesine, iklim değişikliği, küresel ısınma ve gıda krizi gibi yapay zulüm projelerine, dijital para sisteminden Metaverse’e ve Starling uydularına kadar Firavun’un modern sihirbazlarına ve modern Sâmirilerine karşı direnişe, bilinçlenmeye ve örgütlenmeye evlerimizden başlamak zorundayız."
Yaşamımıza büyük bir hızla giren; internet, sosyal medya, diziler, çocukların çizgi filmleri, yeni beslenme kaynaklarımız, sosyal yaşamdaki önceliklerimiz büyük bir hızla değişiyor. Bu değişimi büyük oranda biz değil Başka bir üst akıl planlıyor ve uygulatıyor.
"Hayli uzun zamandır Müslümanlar kendi kelimeleriyle düşünmüyor, varlık dünyasını, hayatı ve olayları kendi bilgi, düşünce ve irfan kaynaklarından hareketle anlamlandıramıyorlar. İslam; zihin ve kültür dünyamızda varlığını sürdürüyor, ama ne İslam adına sahip olduğumuz bilgi imana dönüşüyor ne iman tutum ve davranışlarımızda tezahür ediyor. İçinde yaşadığımız sosyo politik sistemin, İslam’ın asli ve amir hükümleriyle ilişkisi olmadığı gibi, iktisadi hayat ve teamüllerin de İslam’la ilişkileri yok denecek kadar azdır. Esasında Müslümanlar, kendilerine ait olmayan bir evrende varlıklarını sürdürmeye çalışıyorlar. Böyle olunca başkalarının, elbette bugün hala hakim kültürü temsil eden güçlerin aklıyla düşünme gayretini gösteriyorlar."*(Ali Bulaç)
Bu uygulamalarla; kendimizi, ailemizi, toplumumuzu, aklımızla ve doğru kaynaklarla geliştirerek mücadele edebiliriz.
Yeter ki akıntıya kapılıp, yanlışa teslim olmayalım.
Yorum Yazın