Aramızdan sessizce ayrılan, sonsuzluğa uğurladığımız sinemanın yiğit adamı Cüneyt Arkın, toprağın bol olsun.
Televizyonların olmadığı bir neslin çocuklarıyız, sinema denilen büyülü perdeyle tanışmamız bile geçmişte ne büyük bir olaydır.
Köy ahalisinin şehirdeki evimize gelip de, sonra onlara babamın sinema ısmarladığı ve hayretler içinde kaldığımız o ilk filmi unutamıyorum.
Çook zaman geçti, dört yaşımda varım yokum, sanırım bir kovboy filmiydi, kovboy silahını doğrultup da kameralar karşıdan çekim yapınca sanki bize ateş edecek diye bizim misafirler kendilerini koltukların altına besmele çekerek, Kelime-i Şahadet getirerek attıklarında tüm sinema salonu yıkılmıştı gülmekten. Varın siz düşünün halimizi.
Harçlık biriktiremeyecek kadar küçükken, abi ve ablalarımın müsaade edilen filmlere gitmesine izin verilirdi. Amcamız o yıllarda üniversite öğrencisiydi başka bir şehirde, sinemalarda ışık tutarak yer gösteren, öğrenci harçlıklarını kazanan ve çalıştığı sinemanın film afişlerini yaz tatillerinde bizlere getirerek hepimizde sinemaya ilgi uyandırmıştı.
Ve merakla beklenen afişler, bize ancak birkaç yıl sonra amcam bize uğrayabilirse gelirdi. “Fatih’in Fedaisi Kara Murat” film afişinde görmüştüm ilkin Cüneyt Arkın’ı.
Siyah bir atın üstünde öyle görkemli duruyordu ki, afişe hayran kalmıştım.
Sezgin Burak’ın karakteri “Tarkan”dan daha farklı duruyordu “Kara Murat” afişi. “Kara Murat” da Abdullah Turan çizimleriyle haftalık olarak yayımlanıyordu.
Yaşantımıza yeni bir çizgi roman kahramanı daha girmişti, dolayısıyla sinemaya da konu olmuşlardı.
Cüneyt Arkın’ı seçicilikten uzak, sinemanın bile bizim için büyük bir şenlik olduğu çocukluk yıllarımda tanımıştım. Yeşilçam neresidir, Hollywood’a nasıl ulaşılır ne bilsin bu çocuk?
Atların üzerinde öyle bir gidiyordu ki, bir anda yok olup atın altından üstüne geçiyor, kılıcı dersen zalimleri doğruyor. Bir çocuk için çok aksiyon içeren sahnelerdeki dövüşler, repliklerdeki vurgular, hiç bıkmadan birçok kez izlemek hissi.
Kayseri’nin sucuklu tost kokan gazozlu sinema salonları önünde durmak ve sinemaya girip o muhteşem Cüneyt Arkın’ı izlemek özlemi hep ağır basardı.
Yıllar akıyor, televizyon hayatımıza giriyordu. Cüneyt Arkın’ın kim olduğunu, neredeyse çoğu filmini öğrenmiştik. TRT’nin Salı akşamları yerli sinemalarından, gazete ve mecmualardan Yeşilçam’ın tüm karakterleri ailemizden biri oluyordu. Derken Cüneyt Arkın, “Dünyayı Kurtaran Adam” filmiyle yine sinema salonlarında boy boy afişleriyle gelmişti.
Filmi iki kez izleyip, ne tuhaf, neden böyle bir film çekerler ki demiştim. Sonrasında bir kült olan film, tereddütlerimi gidermişti.
Sinema bir yana, Cüneyt Arkın aramızdan ayrılan diğerleri gibi (saymayacağım adlarını) hep kalbimizde kalacak.
Duruşundan, insanlığından ödün vermeden, ne yaptıysa hep arkasında durarak gidenlerden biriydi Cüneyt Arkın.
Galiba bir nesli, bir etiği de temsil ediyor bu değerlerimiz.
Giden sadece Cüneyt Arkın mı?
Yoksa çok zor bulduğumuz, direnerek asla ödün vermediğimiz değerlerimiz mi? Ömrümüzse eninde sonunda ölüm.
Toprağın bol olsun, nurlar içinde uyu Cüneyt Arkın!.
Yorum Yazın