Batı'da birçok kavram aslında çok tanımlı olarak kullanılır. Demokrasi, üretim, hukuk, eğitim, insan hakları, aile kurumu, çocuklar, bireylerin cinsiyet tercihi, savaş, uyuşturucu, çevre tanımları, kendileri için farklıdır; öteki kültürler ve ülkeler için ise bambaşkadır. Büyük bir ikilem, mürailik, ikiyüzlülük hakimdir.
Oysa islam ve doğu coğrafyasının önemli bir kesiminde, bu ülkeler ve kişilerin yaşam şekilleri model alınmaya çalışılır. Bilim, eğitim, arge, inovasyon, yüksek teknolojili üretim, sosyal ve hukuki yaşam, üretim, markalaşma.... alanları pek umursanmaz. Ancak; bozulmuş aile yapıları, sapkın cinsel tercihler, içki ve uyuşturucu tüketme, ötekinin acısını görmeme, yardımlaşmama gibi kötü davranışlar örnek alınmaya değer bulunur. Seçimlerde evrensel seçme kıstasları, bilgi, deneyim ve proje odaklıyken bizde alnı secde gören, doğduğu yer bize uygun olan, mezhep birlikteliği gibi etmenler odaklı olabilmektedir.
Batılıların birçok kavramın içini boşaltıp, işine geldiği gibi kendi çıkarlarına uygun kullanmasından çok etkilenen halkımız da rüşvet, tefecilik, zina, kumar, algı dolandırıcılığı, iletişim usulleri, borsa uygulamaları, yalan, torpil gibi meslek ve davranış biçimlerini farklı ve şık isimlerle matah işlermiş gibi uygulamaya başladı.
Başkanlık sistemini Batı'dan alıp, uygulamada doğulu bir tavır sergilenmesi, farklı bir sistem uygulanması da bize özgü bir tavır. Hukuk ve denetim kurumlarının zayıflatılmasıyla veya birbirine girmeleriyle jüristokrasi * tartışmaları da gündemimize girdi.
Batının bizi sömürmek için çeşitli algılarla bize inandırdığı argüman: "Bizden adam olmaz" düşüncesidir. İslam ve doğu toplumları da bunu pasif "kadercilik" anlayışıyla dinsel bir yapıyla desteklemiş içini doldurmuştur.
Uluslararası siyasette güçlüler istediğini yapar, zayıflar katlanır. Kanıta gerek yoktur, güçlünün kanısı yeterli görülür. Örnek verecek olursak, 90 günden beri açıkça uygulanan orantısız bir soykırım dünyanın gözünün önünde gerçekleştiği halde bu suçun önemli ortakları olan ABD ve Avrupa ülkelerinin İsrail'in yanında durup, bu vahşete meşru müdafaa gözüyle bakabilmeleridir.
Gazze'de 90 günde neler oldu?
12 bin 40'ı çocuk, 6 bin 103'ü kadın olmak üzere toplam 30 bin 676 Gazzeli, işgalci İsrail’in acımasız saldırılarında katledildi.
Hayatta kalanlar ise açlık, susuzluk ve hastalıklarla karşı karşıya.
Refah Sınır Kapısı’nda binlerce yardım tırı, İsrail’in izin verdiği kadarıyla içeri girebilir.
İslam dünyası, yardım tırlarını içeri sokamamakla birlikte; 90 gündür saldırıları durdurabilecek hiçbir somut adım atamadı.
Dünyanın en önemli sorunlarının başında bu insafsız, vicdansız ikiyüzlülük gelmektedir. BM'de 5 ülke tüm dünya ülkelerinden daha değerli ve söz sahibidir. Dünyadaki savaşlar, sömürü, kötü niyetli senaryolar bu 5 ülkenin onaylarıyla dayatılmaktadır. İslam ve doğu toplumları; halklarını kasıtlı eğitmedikleri, eğitim ve hukuki kurumlarını kontrol altında tutma arzusuna sahip oldukları, siyaset kalitesini bilerek düşük tuttukları için geri kalmaya, halklarını mutsuz etmeye devam etmektedir.
Çözüm; insanların kendilerinden başlamak üzere, aileler, eğitim kurumları, STK'lar ve devletin çabalarında yatmaktadır. Bunun için; rasyonel eğitim, doğru üretim teşvikleri, tarımın desteklenmesi, hukukun üstünlüğü, özgürlüklerin hayata hakim olması sıralanabilir."
*JURÄ°TOKRASÄ° NE DEMEK?
Jüristokrasi, yargıçlar yönetimi olarak tanımlanmaktadır. Demokrasiye zıt bir kavramdır. Oligarşik bir yönetim biçimidir. Jüristokrasi, fonskiyon gaspı ile de tanımlanmaktadır. Olgunlaşmamış demokrasilerde sıklıkla görülen juristokraside yargı kurumunun başındakilerin yorum kabiliyeti ön plana çıkar ve yargıçların yorumları ile şekillenen kanunlar ile ülke yönetilmeye çalışılır.
Yorum Yazın