Beş tane on yıl yaşadı bizim kuşak, altıncı on yılı yaşıyoruz şimdilerde...
Bizim çocukluk yıllarımızda; her evde televizyon yoktu, olanlarda ise bir tek kanal vardı, ekranlar siyah beyazdı ve gece olunca İstiklal Marşımız okunur sonrasında da 'televizyonunuzu kapatmayı unutmayınız' yazardı ekranlarda.
İstiklal Marşı okunurken ayağa kalkar saygı duruşunda bulunurdu bizim kuşak televizyonun karşısında...
Evlerde telefon yoktu, telefon başvurumuz yirmi yıl gibi kısa bir sürede değerlendirilir, öyle bağlanırdı evlerimize...
Gurbetçi akrabaları olanların evlerinde sadece radyo değil, teyp bile vardı.
1980 ihtilali olduğunda ilkokula henüz başlamıştı bizim kuşak.
Kendimizi bildiğimizde rahmetli Turgut Özal vardı hayatımızda, Turgut Özal ile büyüdü bizim kuşak.
Ortaokul falan derken; televizyon ekranları renklendi, kanallar çoğaldı, evin en küçüğü olarak kanal değiştirme görevinden bile kurtuldu bizim kuşak bir zaman geldiğinde, televizyonların kumandası vardı artık...
Sonraki yıllarda her eve telefon bağlandı, şimdilerde her cepte bir telefon ve o telefonlarda dünyayı ayağınıza seren internet bile var oldu.
Ortaokul ve lise yıllarımızda, ailelerimizin panik olduğu sağ-sol davasının yanı sıra, bölücü terör örgütü sorunu ile tanıştı bizim kuşak.
Korku filmini aratmayan gazete manşetleri ve televizyon haberleriyle büyüdük bizler, sonrasında birçoğumuz terörü bizzat askerlik görevimiz sırasında dağlarda görev yaparak, yaşayarak gördük.
Görev bizim kuşağa düştü yaş itibariyle...
Çocukluğumuzdaki arkadaşlıklar, ailece yapılan ev gezmeleri, adam gibi adamlar, mahallede oynadığımız oyunlar memleketi terk etti, kaybolup gitti zaman içinde.
Ruhsuz bir toplum olduk artık belki de!
Bizim çocukluğumuzda vitrinlerde her şeyi göremezdiniz, belki de bu yüzden herkesin kazancı yetiyordu, para insanları bozamıyor ve para arka planda kalıyordu.
Şimdilerde ne ararsan var vitrinlerde, gurbetçi akrabalara siparişe gerek yok artık, ama para da yok insanlarda, yani huzur yok.
Bizim kuşağın hayatında negatiflikler yaşanmadan sadece bir on yıl bile geçmedi. Memlekette hep değişim, hep dert, sürekli aksiyon vardı.
Onu da deneyelim, bunu da deneyelim diye seçtiklerimizin hepsi de memleketin bir tarafıyla oynayıp durdular hep.
İnsanlar da yaşam kadar zor oldular, sevgi saygı tarih oldu geçen zaman içerisinde...
Barış Manço’larla, Cem Karaca’larla büyüyen bizler, onların şarkılarındaki 'dürüst insan' modelini kendimize hedef yapmıştık oysa ki!
Bizim kuşak kendini bildi bileli kalp grafiği gibi zik-zak çizgilerde yaşadı. Bir yukarı bir aşağı hırpalandık durduk hep, memleket düz bir çizgide gitmedi hiç, huzurlu yaşayamadık...
Bu karmaşada “bana ne” diyecek kimseler olmadık, doğrusu da buydu zaten, nereden geldiğimiz bizlere öğretilmişti çünkü...
Ama bizler nereye gittiğimizi bir türlü kestiremedik!
Bir Avrupa ülkesinde bizim yaşlardaki insanlar huzur içerisinde yaşamlarını sürdürürken, bizim kuşak hala 'ne olacak memleketin hali' diye dolaşıyor dar çerçevede, hatta artık kendi yaşamlarını unutup 'çocuklarımız ne olacak' diye kara kara düşünüyorlar.
Memleket meselelerini düşünmekten yaşamaya fırsat bulamayan bizim kuşak, yıllar içerisinde yaşadıkları değişimlerden dolayı harap olan psikolojileriyle nereye varabilirdi ki!...
Bizim kuşak çok çekti çok, hala da çekiyor.
Kocaman bir geçiş dönemi yaşadık, nereden nereye geldik (1970'lerden 2023'e) ama hala bir yere gelemedik, sabitlenemedik ilerisini görebildiğimiz düz bir yola...
İnsanların ortalama 80 yıllık ömrü olduğu hatırlansa da, biraz da huzur içinde yaşayabilse bizim kuşak artık, keşke...
Çok şey mi istemiş olur Bizim Kuşak?
Bizim Kuşak ne zaman yaşayacak?
Yorum Yazın