Biz eşeğe bile dosdoğru binemeyen bir millettik.Ya öte tarafına düşer, ya da bu tarafına. Bir türlü dosdoğru yapamadık bir çok şeyi.
Birini ölümüne sevmek, adeta şirk'e yakın bir teslimiyetle yanlışlarına göz yummak ya da hırsla nefret edip cehenneme yuvarlamak.Bu sağlıklı bir sevgi değil ki ?
Ne eğitimi hayranlık verecek şekilde başardık, ne inşaat yapmayı , ne de sanayide markalasmayı, üst liglere çıkabilmeyi ..!
Ne yol yapmayı, ne sinekle mücadeleyi, ne de binlerce yıldır yaptığımız tarım ve hayvancılığı...
Dogru rol modellerimiz olabilseydi...
Ahh ki ah..
Peygamberimiz,İlim şehrinin kapısı, birbirinden mübarek örnek sahabelerimiz, alimlerimiz, İbnü Rüşd'lerimiz, İbni Sina lafımız, Yunus'larımız, M.Akiflerimiz...
neredeler ?
Hesapta önde giden çok ama neredeler, hangi yoldan gidiyorlar, nasıl gidiyorlar? Kiminle yol yürüyorlar?
İşte bütün mesele burada.
Bir büyük gerçek var ki, uzun yıllardan beri " arkadan gelenler, "öncülerden" önde."
Çocuk anne babaya, öğrenci öğretmene, memur, bürokrata, halk siyasetçiye hayran değil. Hayranlık bir tarafa, çoğunlukla beğenmiyor.
Böyle mi olmalı?
Kirli Siyaset ve makam vaatleri/hayalleri Kerbela'da öne çıkmıştı. Bu ihtiraslar yüzünden Allah rasulunun evlatlarını öldürmeyi bile göze almışlardı.
Muharrem ayındayız, Kerbela günlerinde. Aşure yemekten daha çok Kerbela'yı anlamaya çalışsaydık keşke. Kerbela’da 3 karakter öne çıkıyor. Ali Şeriati onları şöyle anlatıyor:
Birincisi: Ä°mam Huseyn'dir (as).
Zulme boyun eğmiyor. Son nefesine kadar mücadele ediyor. Kendi ve evlatları şehid oluyor. Hedefinden şaşmıyor. Sudan geçiyor, ama şerefinden asla!
Ä°kincisi: Yezid'tir.
Herkesin onun önünde teslim olmasını istiyor. Kimsenin ona karşı çıkmasına dayanamıyor. Peygamber torununun başını kesiyor. İstediğine nail olmak için her şeyden, hatta şerefinden bile vazgeçebiliyor.
Üçüncüsü: Ömer Sad'dır.
Tarihin yazdığına göre, Muharrem ayının 8. gününe kadar Yezidin emrini icra etmeye tereddüd ediyor.
Hem Allah'ı istiyor, hem de hurmayı.
Hem dünyayı istiyor, hem de ahiretini. İstiyor hem Huseyn'i (as), hem de Yezidi razı etsin. Hem Rey şehrinin valiliğini, mülkünü istiyor, hem de halkın hürmetini. Ne güçten vazgeçiyor, ne de iyi şöhret sahibi olmaktan. Hem suyu istiyor, hem de şerefli yaşamayı.
Ama Ömer Sad yegâne adamdır ki, İstediği şeylerin hiç birine sonunda ulaşamıyor. Ne kudret elde edebiliyor, ne de iyi şöhret sahibi olabiliyor.
Gerçekte, biz insanların ne Huseyn (as) olmaya cesaret ve iradesi var, ne de Yezid olmaya gücü ve imkanı yetiyor. Ancak bizim hepimizin içinde bir Ömer Sad var!
Ben her şeyden çok Ömer Sad olmaktan korkuyorum!
Kufe'liler ,Allah'ın dininden uzaklaşmaya tepki gösteren, Hz Hüseyin ve peygamber bağlılarını , Dünyevi çıkarları,rahatları,statüleri uğruna.
-ya sessiz kalarak,
-ya onlara karşı savaşarak,
-ya da vah vah çekerek
yalnız bırakmışlardı.
Bu gün çok mu faklı?
Çoğu devlet imkanlarıyla zengin olmuş sözde muhafazakar zengin ihracatçı takımı dünyanın gözleri önünde, dünyanın tiksindiği, soykırımcı siyonist bir ülkeye, gemiler dolusu; su, sebze, meyve, petrol ürünleri, çimento, demir-çelik ürünleri, tekstil ürünleri taşımadı mi? Bu ülkenin tröstleşmiş market zincirleri hâlâ İsrail ve israil destekçilerinin ürünlerini satmıyorlar mı?
Kentlerin en ünlü caddelerinde, halen en güzel dükkanlar, siyonistlere maddi ve sosyal anlamda destek veren cafe, fast food, lokantalarıyla dop dolu değil mi ?
Medya, sosyal medya, reklamlar, diziler bu çirkin yerleri cazip merkezler gibi göstermeye devam etmiyor mu?
Hem de islami değerleri önemsediklerini söyleyen bir iktidarın varlığında...
Bu süreç farklı boyutlarda,farklı coğrafyalarda benzer şekilde devam ediyor.
Belki Kerbela çadırları kurulmadı, ortada katledilecek peygamber evlatları yok ama onun ilkelerini, doğrularını paylaşan masumlar gözümüzün önünde birer birer yok ediliyor.
Imtihan sürüyor, herkes durduğu yerin hesabını adil bir şekilde vereceğini bilmeli.
Yorum Yazın