Dünyada adaletin ne kadar muhteşem bir şey olduğunu en iyi peygamberler ve mazlumlar bilirler. Peygamberler; bilgiyi Allah'tan alırlar. Dinin neredeyse ana direklerinden birinin adalet olduğunu öğrenmiş ve uygulamışlardır.
Mazlumlar ise; mahrum bırakıldıkları; gelir, sağlık, özgürlük, beslenme, barınma ve huzurun değerini bizzat yaşayamayıp, başkalarından görerek öğrenirler.
Adalet olmadan din olabilir mi?
Adalet olmadan aile olabilir mi?
Adalet olmadan üretim ve çalışma barışı olabilir mi?
Adalet olmadan toplum ayakta kalabilir mi?
Adalet liyakattir, medeniyetin en önemli göstergesidir. Bir arada yaşamanın teminatıdır. Adalet olmadan, özgürlükler yaşanabilir mİ?
Adalet olmadan ar-ge ve inovasyon çalışmaları yapılabilir mi?
Adalet olmadan para yönetimi güvenilir olabilir mi?
Adalet tüm kurumlarıyla yaşanmadan yabancı yatırımcı gelebilir mi?
Adalet piyasanın güvencesidir, esnafın, sanayicinin korunma alanıdır.
Adalet olmadan istatistikler doğru olabilir mi? Liste çok uzatılabilir.
Bugün, büyük bir aymazlıkla/cesaretle, adaletin ölçüleriyle oynanıyor. İslamın ve evrensel yönetim sistemlerinin en çok değer verdiği, "liyakat" kavramı adaletin önemli bir uygulama alanıdır. Sadece liyakata özen gostermek bile toplumsal barışı, toplumsal düzeni koruyabilir. Liyakatsizlik ise, geri dönüşü zor problemlere vesile olur.
Mekke'nin fethedildiği günü hatırlayalım:
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz Mekke fethedilince Kâbe’nin anahtarını kime verdi?
Mekke' nin fethinde, Resûlullah (S.a.v), Osman bin Talha’dan Kâbe’nin anahtarını isteyince Osman, anahtarın tekrar kendisine verilmeyeceğinden korkarak:
–Bunu sana, Allah’ın emâneti olarak veriyorum! demişti.
“EMANETİ EHLİNE VERİNİZ” ayeti geliyor.
Kâbe’ye girip namaz kılan Allah Resûlü (s.a.v), oradan çıktıktan sonra bir Fetih Hutbesi îrâd buyurdular. Hutbenin sonunda:
–Osman nerede? diye sordular. Osman bin Talha ayağa kalktı.
Rasûlullah (s.a.v): “Allah, size emânetleri ehline vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adâletle hükmetmenizi emreder. Allah, size böylece ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah, işiten (ve) görendir” Nisâ, 58. âyetini okuduktan sonra:
–Ey Ebû Talha Oğulları! Allah Teâlâ’nın bu emânetini, sürekli sizde kalmak ve dürüst hareket etmek üzere alınız! Onu, zâlim olmadıkça hiç kimse elinizden alamaz! Bugün, iyilik ve ahde vefâ günüdür. buyurdular ve Kâbe’nin anahtarını tekrar Osman bin Talha’ya tevdî ettiler.
Hâlbuki Allah’ın evine hizmet etmeyi en üstün bir şeref ve mukaddes bir vazîfe telâkkî eden ashâbın ileri gelenleri, Kâbe anahtarının kendisine verilmesini istiyordu. Ancak Allah Resûlü (s.a.v), emâneti ehline verdi. Bu hakşinaslık karşısında bütün insanlar hayran kaldı, hattâ bir kısmı da hidâyetle şereflendi.
Bize ne oluyor ki?
Allah'ın emrine rağmen siyaset alanını nepotizm bataklığına sürüklüyoruz. Torpil, aracılık, hemşehricilik, bizdencilik, liyakatsizlik... neredeyse siyasetin ana görevlerinin başında gelir olmuş.
Bu yöntemlerle islama hizmet olmaz.
Aksine dine de devlet kurumuna da sadakat zayıflar. Bu gün bu zayıflamanın rekorlara koştuğuna maalesef bizzat şahit oluyoruz.
Ülkemize her yıl, milyonlarca niteliksiz sığınmacı göçü alınırken, yüzbinlerce yüksek nitelikli gençlerimizi bir bir kaybediyoruz. Ülkemizin kıt kanaat kaynaklarıyla, 20-25 yılda yetişen pırıl pırıl doktorlarımız, bilgisayar mühendislerimiz, genetik mühendislerimiz, kimya/makina/endüstri/inşaat mühendislerimiz göz göre göre gidiyorlar. Yerleştikleri ülkelerin gelişmesine/kalkınmasına önemli katkılar sağlıyorlar.
Bu gidenler, aslında ülkelerinden ziyade yanlış politikaları ve uygulamaları terk ediyorlar.
Adaletin önemini anlatan küçük bir öykü ile sonlandıralım makalemizi;
ADALETİN ÖLMESİ, KRALIN ÖLÜMÜNDEN ÖNEMLİDİR
Çok eski yıllarda İngiltere'de bir gelenek varmış. Sıradan bir vatandaş öldüğünde kilisenin çanı bir kez çalınıp herkese duyurulurmuş.
Bir asil/soylu öldüğünde iki kez, kralın bir yakını öldüğünde üç kez, kral öldüğü takdirde ise dört kez çalınırmış.
Günün birinde, herkesin hak aramak için sığındığı mahkeme, bir vatandaşı haksız yere mahkum etmiş... Ve kilisenin çanı tam beş kez çalmış.
Ahali merak içinde kalıp papaza koşmuş: "Ey papaz efendi, kraldan daha önemli biri var mı ki o ölünce çan beş kez çalınsın..."
Papaz yanıt vermiş: "Kraldan daha önemli bir şey var!.. Adalet öldü."
* Dr. Murat Kaya, Mescid-i Haram’dan 111 Hatıra, Erkam Yayınları
Yorum Yazın